Cumhuriyetin Yıkılmasında Son Kale Aleviler ve Yeniden Alevi Açılımları Üzerine

Sürekli gündeme getirilen Alevi açılımlarının temel gayesi Cumhuriyeti yıkmaktır.

 CUMHURİYETİN YIKILMASINDA SON KALE ALEVİLER VE YENİDEN ALEVİ AÇILIMLARI ÜZERİNE

 

            2009 yılının Haziran ayı’nda ilk Alevi açılımı gündeme getirildiğinde bu web sayfası üzerinde “Mekr Halleri ve Alevi Açılımı Üzerine” başlıklı bir yazı kaleme alınmıştı. Yazıda, Alevi açılımı ile ilgili çekinceler belirtilmiş, genel olarak bir samimiyetsizlik ve hatta kötü niyet işaretlerinin sezinlendiği vurgulanmıştı. Yazı okunduğunda oradaki tespitlerin ve kaygıların ne denli haklı olduğu bugünlerde ortaya çıkmış oldu. Çünkü, sıradan bir şekilde özellikle seçim dönemlerine getirilen Alevilik konusu bir taşla birkaç kuşun vurulabileceği bir avlama oyununa dönüşmüştür. Her şeyden önce hem iç siyasette hem de başta Ortadoğu olmak üzere dış siyasette, ekonomide, eğitim ve sağlıkta ve toplumsal yapının her katmanında yaşanan değişimler, yapılan dönüşümler, haksızlıklar, hukuksuzluklar kamuoyunun gündeminden kaçırılmakta veya kısa sürede unutturulmakta ve bir gündem mühendisliği içerisinde gerçekler hasır altı edilmektedir.

 

Son dönemlerde artık klasik hale gelmiş Dersim tartışmaları ve onun üzerinden Alevilik değerlendirmeleri bunun son bir örneğini oluşturmuştur. Tarihin hiçbir döneminde Aleviliğe hoşgörüyle bakmamış, din saymamış, Alevileri rafizilikle suçlamış, kestiği yenmez demiş, Hz. Ali (kav) bağlılarını itmiş kalkmış, fırsatı geldiğinde öldürmüş, yakmış bir geleneğin, koyu Nakşibendilik, biraz da selefilik akımının temsilcisi olan iktidar sahiplerinin sürekli Alevi açılımlarıyla meşgul olması, Alevileri çok düşünüyor görünmesi aslında çok manidardır. Fakat, bu politikanın her defasında tutuyor gibi görünmesinde birkaç etken var. Birincisi, ne yazık ki bütün toplumlarda olduğu gibi Alevilerde de fotoğrafın tamamını göremeyen veya görmek istemeyen ya da mevki makam ve iktidarla hareket etme sevdalısı olan kişiler, şeyhler, dedeler veya gruplar çıkmaktadır. İkincisi, her zaman olduğu gibi halka değil iktidara, paraya, güce yaranan devşirme yazarlar, sanatçılar, siyasetçiler ve aydınlar bulunmaktadır. Üçüncüsü, temel amacı kamuoyunu doğru ve tarafsız bilgilendirmek olan ancak her birisi aynı zamanda birer şirket, holding olan ve illa ki çeşitli ihaleler ve iş bağlantıları olan büyük Medya sahiplerinin iktidara doğrudan bağımlılıkları söz konusudur. Dördüncüsü, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze özellikle başlangıçta çok zor olan yeni bir toplum inşa etme sürecinde yaşanan eksiklik, hata ve yanlışlıkları kullanarak bir yandan kamuoyunu ikna etmek diğer yandan zaten bu oyunu dışarıdan izleyen ve gerektiğinde büyük-küçük müdahalelerle Cumhuriyetin demokrasi, sosyal adalet ve ekonomik kalkınma ideallerine, güçlü-bağımsız bir ülke olma hayallerine balta vurmak isteyen neoliberal yayılmacı kapitalizmin esas aktörleri olan para ve silah baronlarının ekmeğine yağ sürmek gibi gerçekler vardır.

 

O zaman soruyu yeniden sorarsak ve neden daima Alevi açılımı ve Aleviler dersek şu sonuçlara ulaşacağız. İlk olarak Alevileri, Muaviye ve ne yazık ki onun tesis ettiği dünyevi, şeytani sahte-şirk dolu din devleti anlayışı gereği asimile etmek, bölmek, parçalamak, dönüştürmek, yok etmek ve bitirmek. İkinci olarak, bütün Müslüman dünyasında İslamiyetin de özünü teşkil eden din ve vicdan özgürlüğünü, laikliği, insan haklarına saygıyı, çağdaşlaşmayı, temiz ve dürüst bir toplum yaratmayı, halkın değerlerini içselleştirmeyi kendisine şiar edinen Cumhuriyeti ve Cumhuriyet devrimlerini Aleviler üzerinden yok etmek. Bu tarih boyunca böyle olmuştur; güçlü ve yıkılmaz bir kaleyi yıkmanın yegane yolu onu içeriden, en temelinden sarsmak ve yıkmaktır. Alevilik Cumhuriyet ve onun değerlerinin temel sigortası ve güvencesidir. Bu nedenle Alevileri içeriden yıkmak için türlü yalanlarla, vaatlerle, payelerle yeniden ve yeniden sahnelenen oyunları görüyoruz. Üstelik Suriye’de sadece rejimi yıkmak uğruna Alevileri kesip öldürmekten zevk alan ruh hastası kişilerin özellikle Türkiye üzerinden desteklendiği bir dönemde açılım daha da iç acıtıcı oluyor.

 

Gerçekte, halihazırda muktedir olan siyasal İslamcıların yapmaya çalıştığı şey Muaviye ve Emevi zihniyetiyle başlayan Saltanatçılıkla Cumhuriyet arasında bir savaş çıkartıp, Cumhuriyetçileri yenmektir. Ancak, unutulmaması gereken ve tüm İslam âleminin, samimi Müslümanların odaklanması gereken şey Cumhuriyetin İslam’a ve Kur’an’a en uygun idare şekli olduğudur. Peygamberimiz Hz. Muhammed de (sav) halkı yönetime katma, istişare yapma, adaletli, hakça bir düzen kurma noktasında, Cumhuriyete yakın bir yönetim şekli uygulamıştır. Babadan oğla geçen ve hiçbir beceri, hak, liyakat, kişilik özelliğini dikkate almayan Saltanatçılık ne Kur’an’a ne de Hz. Muhammed’in (sav) uygulamalarına uygun değildir. Saltanatçılık egoların, şahsi ihtirasların tatmin edildiği, halkın Allah’a değil, O’nun yerine Sultana kulluk ettiği, lüks saraylar ve şatafatlı yaşam tarzıyla yine halkın, hazinenin kaynaklarının talan edildiği, gelirin sultanda ve onun maiyetindeki birkaç kişide toplandığı, kalanların ise sadaka toplumuna dönüştüğü bir sistemdir. Hz. Muhammed’in (sav) kendisinden sonra Hz. Ali’yi ve Hz. Ali’den (kav) sonra tertemiz İmamların silsile yoluyla kendilerinden sonra çocuklarını seçmelerinin bununla ilgisi yoktur. Çünkü, halifelik dünyevi, saltanata malzeme olacak bir konu değildir. Velayet-İmamet ilahi bir emirle, vahiyle tesis edilen bir müessesedir. Peygamberimiz de bu vahyin ve emrin bir gereği olarak Gadir-i Hum’da Hz. Ali’yi (kav) İmam, Vasi ve Halife tayin etmiştir.   

 

Bu nedenle Türkiye’deki Müslümanların İslam dinini gerçekten özümsediklerini ispatlamalarının yolu saltanatçılığa karşı Cumhuriyeti savunmalarıdır. Bu, bütün Müslümanlar için bir imtihandır. Zira, İslamın özü, gerçek mesajı ancak cumhuriyet ortamında açığa çıkabilir. Kur’an’da yüce Allah şöyle buyurur:

“Allah, adaleti, iyiliği, vermeyi emreder, her türlü kötülüklerden men eder….” (Nahl, 16/90).

Bu ayete göre insanlar hayatlarının her lanında adalet ve iyiliği gerçekleştirmek durumundadır. Siyasal, ekonomik, kültürel, dinsel tüm yapılar buna göre şekillendirilmelidir. İnsanların can, mal, akıl, din, hürriyet ve ahlâklarını ihmal edecek veya bunları yok sayacak hiçbir yönetim şekline ve anlayışına izin vermemelidir. Saltanatçılık bunların hepsini tek bir kişinin emrine verir ve toplumun tüm katmanlarında onarılmaz yaralar açar. Adaleti bir kişinin keyfi uygulamalarına mahkum eder; gelir ve serveti o ve yakınları lehine yükseltir, diğerleri aleyhine eritir. Yoksulluğu sömürür, yalan ve ikiyüzlülüğü temel politik gerçek haline getirir. Gerçek dini, şirk dinine gerçek dinin ana mesajlarını saltanatın çıkarları için açıklanan mesajlara dönüştürür ve nihayet bütün toplumu yozlaştırıp, kişiliksiz hale getirir. 

 
HAVA DURUMU

 
TAKVİM
 
deneme sorusu
evet
Açılımı Üzerine
 
 
Bize Ulaşın >> MUALLİM HÜSEYİN MUALLÂ << Bize Ulaşın