Derviş kendini halktan ve toplumdan soyutlamadan, halka ve Hakka hizmet ederek yaşamışsa o kişi "halkala berabber yaşamış" bir derviştir.
DERVİŞİN HALKLA BİRLİKTE YAŞAMASI NE DEMEKTİR ?
Derviş kelimesi Farsça bir kelime olmasına rağmen bütün Müslüman milletlerin kullandığı bir kavramdır ve esas olarak fakir, muhtaç anlamına gelir. Tasavvufi anlamda düşünülürse Allah’a muhtaç, Allah fakiri olmak duygusunu veren ve Allah’ı talep etme, Ehli Suffa’dan olma (Hz. Muhammed’in yakın arkadaşlarından olma) düşüncesini ortaya koyan bir sıfattır. Bununla birlikte, İslam dininin çeşitli coğrafyalarda yayılarak gelişmesi ve tarih sahnesinde ortaya çıkan gelişmelerle birlikte Derviş kavramı da zamanla farklı anlamlar kazanmış ve değişim geçirmiştir. Örneğin İslam’ın ilk yıllarında kavram, Evliyaları Allah’a vesile kabul edip, İslam’ın esaslarını yerine getirmek için söz veren, sadakat ve samimiyeti kabul edip Allah’a bağlanan, Allah adamı şeklinde yorumlanırken, daha sonra yürekten bağlandığı dini akideleri anlatmak üzere diyarları dolaşan, kendi halinde yaşayan ve kendini doğaya bırakan Allah adamı olarak düşünülmüştür.
Dervişlikte seyahat etme ya da sefere çıkma düşüncesinin ardında yatan şey çile çekmek, nefsi zorluklara alıştırıp eğitmek, bilgili kişilerle görüşerek onlardan faydalanmak ve türlü olaylar karşısında Allah’ın büyüklüğünü görüp ibret almaktır. Bu nedenle bütün tasavvufi eserlerde ve derin bilgiler içeren çalışmalarda seyahat etmenin önemi ve adabı anlatılır. Tabii ki bu esaslar halk arasında dervişlerin kılık kıyafetine dikkat etmeyen, üstü başı kir içinde, saçı sakalı birbirine karışmış, iç görünümü iyi ancak dış görünümü kötü olan dilenci kılıklı insanlar olarak algılanmasına yol açmıştır. Bununla birlikte, pek çok menkıbe, mucize, fıkra ve masallara konu olan dervişler günümüze kadar sosyal ve dini hayatın önemli bir parçası olmaya devam etmişlerdir.
Aslında temel anlamlarına bakıldığı zaman dervişin halktan kopuk olmadan, halkın içinde yer alarak onlara en güzel ahlakı, dinin esas doğrularını anlatan ve bunu yaparken kendi hayatını ikinci plana iten Allah’ın bir velisi olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Edebiyattan felsefeye, fıkıhtan tasavvufa kadar birçok alanda otorite olan, takvasıyla, zühdüyle, toplumuna beslediği sevgi ve sorumluluk duygusuyla yakın zamanın buna en iyi örneklerden birisi büyük Âlim Eş-Şeyh Süleyman Ahmed'dir. Eş-Şeyh Hüseyin Mualla da bu çerçevede modern bir derviş olarak değerlendirilmelidir. Kişiliğine ve yapmış olduğu hizmetlere bakarak onun hayatı boyunca Hakka hizmet ve halka hizmet için yaşadığını, ömrünü halkıyla birlikte geçirdiğini söylemek mümkündür. Gerçek bir derviş gibi sürekli seyahat ederek hem kendi bilgisini ve hayat anlayışını geliştirmiş hem de gittiği yerlerde insanları eğiterek onların dünya ve ahiret için gerekli olan kazanımlara ulaşmasında yardımcı olmuştur.
Eş-Şeyh Hüseyin Muâlla, Allah’ın kendisinden razı olduğu gerçek, modern bir derviş olmuştur çünkü; miskinliği ile övünmüş ancak yoksulluğunu çıkar sağlamak amacıyla kullanmamıştır; servet biriktirme imkanı bulmuş ancak bir hırka, bir lokma felsefesiyle yaşamış elinde mal, gönlünde mal biriktirme hırsı barındırmamıştır ve gönlü zengin eli açık olmuştur; iç yüzü güzel olmuş ancak dış yüzüne, yani görünümüne de dikkat etmiş saçı sakalına çeki düzen vermiş, ölçülü bir modernliğin takipçisi olmuştur; ölünceye kadar seyahat etmiş ancak bu gezintiler sadece kendi bilgi ve görgüsünü arttırmak için değil halkının da bilgisini arttırmak için olmuştur; herkese yardım etmiş, gördüğü haksızlıklara karşı tahammül göstermesini bilmiş, Allah’a sığınmıştır; yaşamını riyazet ve mücâhade ile geçirmiş, ibadet ve tefekkürle var olmuş ve böylece ruhi bir erginlik ve manevi bir olgunluğa ulaşmıştır.